22 Nisan 2011 Cuma

Eleştiri...

Bir yanda iş yapanlar var, diğer yanda seyredenler. Bir yanda bir amaca ulaşmaya başlayanlar var, diğer yanda eleştirenler, ama hep eleştirenler.

İş yapanların bir kısmı benim dünya görüşümü paylaşmıyor. Çoğu kendi bencil hırsları için çalışıyor. Katılmasam da onların çabalarını anlıyorum, nereden gelip nereye gitmeye çalıştıklarını görebiliyorum.

Hep seyredenler? Hep eleştirenler? Onlara yakınlık duymakta güçlük çekiyorum, çünkü konu ne olursa olsun kafalarında bir ideal var. Bir işi yapmanın ideal yolu. İdealler, adı üstünde, ideal, ama. Ancak kafamızda oluşturduğumuz kusursuz, kontrollü dünyada var olabilen fikirler. İdeal gerçek dünyaya ayak bastığında karşısına dingildek bir zemin, değişken karakterli insanlar çıkıyor. Bu durumda, en azından bizim arzuladığımız işleri yapmaya çalışan insanlara taraf olmak gerekmiyor mu?

Ama hayır, oturucular beğenmiyor. Onu öyle değil, böyle yapmalıydı. Öyle değil, böyle demeliydi. Tercümesi, benim yaptığım gibi yapmalı, ben olsam diyeceğim şeyi demeliydi. Ama sen işi üstlendin mi acaba? Sen olsan gerçekten o şekilde davranıp, o şekilde konuşabilir miydin?

Çoğu konuda oturup bakanlardanım, ama seneler azıcık akıllandırdı beni. Umarım. Oturup bakıyorum, ama canım eleştirmek çektiğinde, ben olsam ne yapardım diye düşünmeye çalışıyorum. Yanıt her zaman aşikar olmuyor.

Bu yazı da, eleştirenler benim yaptığım gibi eleştirsin demeye getirdi. Demek ki yokmuş birbirimizden farkımız. :)

1 yorum:

  1. Cennet'in Krallığı'nda şöyle bir söz geçiyordu: "Dünyayı daha iyi yaşanır bir hale götürmeyeceksem ne işe yararım." Tam olarak böyle olmasa da buna yakın. Bu sözü benimsiyorum.

    YanıtlaSil