(Ya da Masallar Gerçek Olsaydı Kediler Nasıl Ortaya Çıkmış
Olurdu)
Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru gözlerini açtığında kendini yeni bir bedende, yumuşak bir yatakta, sıcak ve tüylü bir yaratığın yanında buldu.
İlk düşüncesi, “Miyav!” oldu. Pisili gezegenindeki korkunç iktidar savaşına, tek bir kedinin bile canlı kalamayacağından korkmuştu çünkü.
Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru, Pisili’nin tek hakimiydi. Kedi Tanrı Pisili-Mav kedi ırkını o gezegene koyduğundan beri bu böyleydi ve yeniden doğum yetenekleri sayesinde, nesiller boyunca aynı kedi düzeni içinde, huzur içinde yaşayıp gitmişlerdi. Arada bir kimin kral olması gerektiği konusunda savaş ediyorlardı gerçi, ama şimdiye dek hepsini Maru kazanmıştı. Geçmiş yeniden doğumlarını yanlış saymamışsa, bu Maru’nun 75,734.bedeniydi.
“Yavruluğa bayılıyorum!” diye düşündü Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru gerinerek. Sıcak tüylü bedende, yani bu doğumundaki annesinin karnında meme ucu arandı.
Birdenbire hoyratça yattığı yerden kaldırıldı, evirilip çevirildi.
“Hiiii! Anneee, bu çok tatlı,” dedi bir kız çocuğu, şimdi eski Mısırca olduğunu bildiğimiz kadim insan dilinde.
“Neler oluyor?” diye tısladı Maru.
“Bak, tatlım, bu da çok şeker,” dedi daha pes, daha gür bir ses.
Yakından bir başka itiraz miyavlaması duyuldu.
Önceki iki sesten daha da kalın, daha da gür bir ses konuştu, “Hangisini seçecekseniz seçin. Bana sorarsanız burada birbirinden farkı olmayan dört küçük pire torbası var!”
“Anneee, bunu alalım,” diye mızıldandı en ince ses.
“Bana el sürmeye nasıl cüret edersiniz!” diye kükredi Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru, kendi dilinde. “Ben kedilerin imparatoru, Yüce Kedi Maru’yum!”
“Hayır! Maru benim!” diye kükredi yanındaki kedi yavrusu.
“Maru benim!” diye itiraz etti bir başkası.
“Hayır! Maru benim!” diye ekledi yavruların dördüncüsü.
“Hepiniz kesin sesinizi. Maru benim!” diye miyavladı anne kedi kararlı bir sesle.
İnsan ailesi küçük kızın elindeki kediyle birlikte uzaklaşırken, Maru feryat ediyordu. “Ama nasıl olur! Tahtım! İmparatorluğum! Pati ver bana, Ey Yüce Pisili-Mav!”
Heyhat! Pisili-Mav ona yardım edemezdi.
Pisili gezegenindeki en son iktidar savaşında hayatını kaybeden Maru’nun yeniden doğacak ruhu, savaşın sebep olduğu manyetik fırtınalarda boyutlar ötesi bir evrene uçmuş, dünya gezegenindeki benzer, sivri kulaklı, tüylü, uzun kuyruklu bir ırkın içine girmişti. Ve boyutlararası yolculuğun garip bir cilvesiyle, artık bu gezegende doğan her kedi aynı ruhla, Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru’nun ruhuyla doğuyordu.
Bir anlık aydınlanmayla bu gerçeği kavrayan Maru’nun gittikçe uzaklaşan sesi duyuldu. “Hayır! Olamaz! Pisili-Maaaaaaaaav…”
İşte bu yüzden gezegenimizdeki her kedi, evin ya da sokağın tek hükümdarı oymuş gibi davranır.
İşte bu yüzden kediler asla gülümsemez, çok önemli biri onlara çok kötü kazık atmış gibi devamlı surat asar.
İşte bu yüzden hep hizmet beklerler ve hep kaprislidirler.
Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru gözlerini açtığında kendini yeni bir bedende, yumuşak bir yatakta, sıcak ve tüylü bir yaratığın yanında buldu.
İlk düşüncesi, “Miyav!” oldu. Pisili gezegenindeki korkunç iktidar savaşına, tek bir kedinin bile canlı kalamayacağından korkmuştu çünkü.
Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru, Pisili’nin tek hakimiydi. Kedi Tanrı Pisili-Mav kedi ırkını o gezegene koyduğundan beri bu böyleydi ve yeniden doğum yetenekleri sayesinde, nesiller boyunca aynı kedi düzeni içinde, huzur içinde yaşayıp gitmişlerdi. Arada bir kimin kral olması gerektiği konusunda savaş ediyorlardı gerçi, ama şimdiye dek hepsini Maru kazanmıştı. Geçmiş yeniden doğumlarını yanlış saymamışsa, bu Maru’nun 75,734.bedeniydi.
“Yavruluğa bayılıyorum!” diye düşündü Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru gerinerek. Sıcak tüylü bedende, yani bu doğumundaki annesinin karnında meme ucu arandı.
Birdenbire hoyratça yattığı yerden kaldırıldı, evirilip çevirildi.
“Hiiii! Anneee, bu çok tatlı,” dedi bir kız çocuğu, şimdi eski Mısırca olduğunu bildiğimiz kadim insan dilinde.
“Neler oluyor?” diye tısladı Maru.
“Bak, tatlım, bu da çok şeker,” dedi daha pes, daha gür bir ses.
Yakından bir başka itiraz miyavlaması duyuldu.
Önceki iki sesten daha da kalın, daha da gür bir ses konuştu, “Hangisini seçecekseniz seçin. Bana sorarsanız burada birbirinden farkı olmayan dört küçük pire torbası var!”
“Anneee, bunu alalım,” diye mızıldandı en ince ses.
“Bana el sürmeye nasıl cüret edersiniz!” diye kükredi Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru, kendi dilinde. “Ben kedilerin imparatoru, Yüce Kedi Maru’yum!”
“Hayır! Maru benim!” diye kükredi yanındaki kedi yavrusu.
“Maru benim!” diye itiraz etti bir başkası.
“Hayır! Maru benim!” diye ekledi yavruların dördüncüsü.
“Hepiniz kesin sesinizi. Maru benim!” diye miyavladı anne kedi kararlı bir sesle.
İnsan ailesi küçük kızın elindeki kediyle birlikte uzaklaşırken, Maru feryat ediyordu. “Ama nasıl olur! Tahtım! İmparatorluğum! Pati ver bana, Ey Yüce Pisili-Mav!”
Heyhat! Pisili-Mav ona yardım edemezdi.
Pisili gezegenindeki en son iktidar savaşında hayatını kaybeden Maru’nun yeniden doğacak ruhu, savaşın sebep olduğu manyetik fırtınalarda boyutlar ötesi bir evrene uçmuş, dünya gezegenindeki benzer, sivri kulaklı, tüylü, uzun kuyruklu bir ırkın içine girmişti. Ve boyutlararası yolculuğun garip bir cilvesiyle, artık bu gezegende doğan her kedi aynı ruhla, Kedilerin Kedisi Yüce Kedi Maru’nun ruhuyla doğuyordu.
Bir anlık aydınlanmayla bu gerçeği kavrayan Maru’nun gittikçe uzaklaşan sesi duyuldu. “Hayır! Olamaz! Pisili-Maaaaaaaaav…”
İşte bu yüzden gezegenimizdeki her kedi, evin ya da sokağın tek hükümdarı oymuş gibi davranır.
İşte bu yüzden kediler asla gülümsemez, çok önemli biri onlara çok kötü kazık atmış gibi devamlı surat asar.
İşte bu yüzden hep hizmet beklerler ve hep kaprislidirler.
* * *
Kedilerin dünya üzerinde ortaya çıkışı böyle olmadı. Ama kedileri tanıyan herkes aynı fikirdedir:
aslında böyle olması gerekirdi.
KALEMİNE SAĞLIK NİRAN...;))
YanıtlaSil